Bazı insanlar küçük bir yaprağı eline alır dakikalarca tefekküre dalar, Hakk'a şükreder, imanı cilalanır, bazıları da yer yarılır, kayalar parçalanır, birçok apartman ve ev hallaç pamuğu gibi savrulur, bir kısmı yerle yeksan olur, gökyüzü kararır, gökten taş yağar, rahmet zahmete dönüşür yine de aldırış etmez.

Çıkarmamız gereken en büyük derslerden biri, çok büyük nimetler içerisinde yüzüyormuşuz da farkında değilmişiz. Konfordan saymadığımız mütevazı sofralar, yudumladığımız birkaç bardak sıcak çay, çeşmeden kana kana içtiğimiz su, evimize sakladığımız sırlarımız, özel eşyalarımız, birikimlerimiz, ailemizle gülüşerek ve korkusuzca yaptığımız muhabbetler vs. çok kıymetliymiş. Bir diğer ders de, emanetçi olduğumuzu, nefesimiz de dahil hiçbir şeyin bize ait olmadığını anlamaktı. Saniyeler içerisinde sığınak, sırdaş, yuva, ocak, birleşme yeri ve aile bildiğimiz, başımızı soktuğumuz, elde etmek için çok uzun yıllar ter döktüğümüz, tapu elimize geçtiğinde sevinçten havalara uçtuğumuz mekanlar öyle bir sarsıldı ki! Bir ara durur gibi oldu, bir daha sarsılmaya başladı. Alttan, üstten, yandan nasıl bir titreme ve o esnada kalplere korku salan o ürkütücü ses...

İstisnasız hepimiz yüksek sesle Allah demeye, şehadet kelimesi çekmeye, Yüce Makam'a yalvarmaya başlamıştık.

Elimizden gelen başka bir şey yoktu. Hayat üçgeni denilen tedbiri aldık almasına ama çıkan değişik sesler nedeniyle, nereye nasıl savrulacağımızı, altımızdan betonun ne zaman nasıl kayacağını, üzerimize nelerin düşeceğini, bizi nasıl bulacaklarını, ölüme hazır olup olmadığımızı düşünmeden edemedik.

Bitmek bilmeyen o saniyeleri anlatmak imkânsız.

Halen her yattığımızda ürperiyoruz o yataklara…

On dakika sonra binadan çıktığımızda yaşadığımıza, evimizin yıkılmadığına inanamıyorduk. Dünyada içecek suyumuz, yiyecek ekmeğimiz varmış.

Şanslı mıydık, değil miydik en doğrusunu Allah bilir. Biz de zamanla göreceğiz. Bazı canlarımız şehadet mertebesine erdiler. Bazıları yakınlarını kaybetti, evinden barkından oldu, yarım kalanlar, hasta olanlar var.

Hülasa-i kelam herkes için imtihanın şekli değişti. Sürekli nimetler içerisinde yüzerken birden tepetaklak düşen insanoğlunun yeni gelişmeler karşısında yaptıkları işlenmeye başladı deftere. Bazılarımız deprem sonrası çekilen çileleri hiç görmeden Cennet'teki mekânını seyretmeye başladı.

Ders çıkaranlar oldu. Hem de fazlasıyla. Aralarda kalbi taşa dönüşen bazı insan müsveddelerinin yaptıklarına bakıp üzülmeyin. Dünya malının, yüksek binaların, kredi kartlarının, nakit paraların, son model arabaların, gurur duyulan evlatların, biriktirilen altın ve dövizlerin hiçbir işe yaramadığı ve bir anda yok olabildiğine şahit oldu insanlar...

Bizim olanlar sadece yaptığımız amellerimizmiş. Onları yanımızda götürebiliyormuşuz. İnşaallah hazırlıklarımız tamdır. Tam değilse bir fırsat daha verildi. Rabbim değerlendirebilmeyi ve mahcup olmamayı cümlemize nasip etsin.

Bu sene Ramazan daha farklı. Sahurlar daha canlı. 4:17 de uyanmaya alışmış olan bedenler, hiç zorluk çekmiyorlar. İnşaallah bağışlanmış olarak bitirmek ve bayrama kavuşmak nasip olur.

Vesselam yüzlerce yılın felaketini yaşamak varmış kaderimizde. Sağ kaldıysak, gerisi kolay. Ayakta durmak, yürümek hatta koşmak bizim elimizde…